Üye ol
Şifremi unuttum | Onay kodum gelmedi
Yardım

Prince of Persia Lanetlerle yüzleşmeye hazırmısın?
FuSHeR
Üye
FuSHeR

Puan: 403

FuSHeR şu anda çevrimdışı
Gönderilme Tarihi: 13 Ekim 2010 13:50:34

A
tari zamanlarında çoğumuzun büyük bir zevkle oynadığı Prince of Persia serisi, 2003 yılında UbiSoft'un en başarılı projelerinden biri olan Sands of Time (SOT) ile köklü bir değişime giderek efsane olma yolunda ilk adımını atmıştı hatırlarsanız. Özellikle kendine has atmosferi ile gönüllerde taht kurmayı başaran ve bizlere uykusuz geceler yaşatan SOT'ta, henüz gençlik günlerini yaşayan ve yeteneklerini yeni yeni geliştiren Prens'i kontrol ediyorduk. Olayların başlangıcı olarak bilinen SOT'ta, her şey Dagger of Time'ı bulmamız ve Vezir'in planladığı oyun sayesinde, kumların lanetini serbest bırakmamız sonucu başlıyordu. Tüm krallığa yayılan ve neredeyse bütün insanları ele geçiren kumların laneti, Prens'in ilk ölüm kalım mücadelesi olarak hafızalarımıza kazınmıştır. Yaşanan bu kaos ortamının sorumluluk duygusu ile ilerlediğimiz oyunda, yakışıklı prensimize oyun dünyasının en güzel bayan karakterlerinden biri olan Farah kızımız eşlik ediyordu. Zaman zaman bize yardım eden Farah, bir nevi Prens'in ilham kaynağıydı. Bildiğiniz gibi prensimiz Farah'a tutulmuştu ve ona zarar gelmesini istemiyordu. Hatta Farah'ı korumak için kendi babası ile dövüşmüştü (Sanırım o efsane dövüş sahnesini bir kez daha hatırladınız).



SOT, serinin ilk oyunu olduğu için Prens'in akrobatik hareketleri ile ilk kez tanışma fırsatını yakalamıştık. Çoğumuzun o akrobatik hareketlere ve Prens'in duvardan yürüşüne verdiği tepki çılgınca olmuştur diye tahmin ediyorum. Bilhassa Dagger of Time sayesinde zamanı kontrol edişimiz ve kendine hayran bıraktıran dövüş sistemi, SOT'un efsane olmasında en büyük faktörler arasındadır. Çünkü oyunda yapılan her dövüş, ayrı bir zevk ve heyecan duygusu bırakıyordu. Tabii ki bu eşsiz dövüş sistemine Arap melodileri ve yer yer Rock tonlamalarıyla muazzam müzikler eşlik ediyordu. O müzikleri atlamak sanırım büyük bir ayıp olur; "Time Only Knows" parçasını hâlâ dinlemeyenlere şiddetle tavsiye ediyorum. En sonunda Vezir'i mağlup edip zamanın kumlarını bulundukları yere hapsederek olayların başlangıcına dönmüştük ve aynı şeylerin yaşanmasına daha önce yaşanan olayları gören tek kişi olduğumuz için engel olmuştuk. Böylece serinin ilk oyunu olan Sands of Time'ı, güzel ve akılda kalıcı bir son ile noktalamıştık. (Just call me Kakalukia...)

Daha iyisi olamazdı: Warrior Within

İşte sıra hayatımın oyunlarından birinde. 2004 yılında evlerimize konuk olan Warrior Within (WW)'den bahsediyorum. SOT'ta yönettiğimiz Prens'in gittiği, yerine karamsar, sürekli kafasının içinde soru işaretleri olan, daha olgun bir Prens'in geldiği ve Prince of Persia kalitesinin tavan yaptığı o oyun. Sanırım WW oynayan herkes, olayların geçtiği o gotik atmosfere hasta olmuştur.

Aslında WW'de yaşadıklarımızın SOT oyunu ile fazlasıyla bağlantısı var. Bazı yerlerde yeni bir kurgu oluşturuldu dense bile; şahsen WW'nin, SOT'ta yaşanan olaylar sayesinde bu kadar epik bir hale geldiğini düşünüyorum. İkinci kez Prince of Persia deneyimi yaşadığımız WW, bizleri çok farklı bir dünyaya sokuyordu hatırlayacağınız üzere. İlk oyundan alıştığımız Arabik atmosfer, yerini daha önce belirttiğim gibi gotik ve fantastik bir dünyaya bırakıyordu. Kaldı ki ikinci oyunun bu kadar kaliteli olmasının sebebi kesinlikle gotik atmosferin Prens ile bütünleşmesi sayesinde gerçekleşti (Kaileena'nın erkek oyuncular açısından payı fazlasıyla büyüktür herhalde). Bu kez genel olarak kumların laneti ile uğraşmak yerine, Prens'in eceli dediğimiz ve oyun dünyasının en başarılı kötü karakterlerinden biri, yani Dahaka'dan kaçmakla uğraşıyorduk. Sık sık Dahaka ile uğraşmamıza rağmen ikinci oyunun daha çok Prens'e yoğunlaşmış bir oyun olduğunu söylemek de mümkün. Çünkü ikinci oyunda yaşadıklarımız, Prens'in kaderini belirliyordu. Hatta Prens'in hayatı ciddi bir şekilde tehlikedeydi.

İlk oyunda birçok hareketi yeni yeni öğrenen Prens, ikinci oyunda bu hareketleri profesyonelce yapıyor ve hatta bu hareketlerin üzerine yeni şeyler katarak bizleri coşturuyordu. Prince of Persia'nın en önemli özelliği olan zaman kontrolü ise bu kez Amulet dediğimiz bir madalyon sayesinde gerçekleşiyordu. Yine ilk oyunda fazlasıyla kendini gösteren müzikler, WW'de adeta birer şaheser niteliğindeydi. Godsmack'ın ikinci oyuna özel olarak hazırladığı müzikler, bizleri o gotik atmosferin içine sokup oyundan fazlasıyla zevk almamızı sağlıyordu. Nihayetinde Dahaka'dan çok zorlansak da kurtulmuştuk ve güzeller güzeli Kaileena'yı yanımıza alarak Pers krallığına dönmek için yola koyulduk ama bu mücadele henüz bitmemişti.

Üçlemenin sonu: The Two Thrones

Warrior Within ile noktaladığımız macera, 2005 yılında piyasaya çıkan The Two Thrones (T2T) ile devam ediyordu. Ecelimiz Dahaka'dan büyük bir uğraş sonucu kurtulup bu lanetli adada tanıştığımız Kaileena karakteri ile beraber yeniden evimize, yani Pers Krallığı'na dönüyorduk. Ama işlerin yolunda olmadığı kısa sürede anlaşıldı ve bir anda küçük gemimiz bilinmeyen düşmanlar tarafından saldırıya uğradı, Kaileena kaçırıldı. Böylece yeni maceramız başlamış oldu.

Aslında bakarsanız, T2T başlangıç olarak en iyi PoP oyunu. Oyuna öyle bir anda başlıyoruz ki her şeyi yolumuza koyduğumuzu zannedip aslında Pers krallığında yeniden kaosun yükseldiğini fark etmemiz bir oluyordu. Bu bakımdan T2T'nin giriş kısmı çok etkileyicidir. T2T'de artık tam anlamıyla yetişkin bir Prens'i kontrol ediyorduk. İkinci oyundan kalan izlerimiz ve tecrübelerimiz ile beraber SoT oyununda uğraştığımız Vezir karakteri geri dönüyordu ve yine Dagger of Time'ın peşindeydi. Nitekim amacına da ulaşıyordu ve kumların lanetini bir kez daha salıp, kendi üzerinde de kullanarak güçlü bir düşman haline geliyordu.

Bu sefer yapımcılar bizlere bir sürpriz yaparak Prens karakterine ikinci bir kişilik, yani efsanevi Dark Prince karakterini eklediler. Aslında Dark Prince'in ortaya çıkması çok enteresandı. O sahneyi şöyle bir hatırlarsak eğer; "Prens hızlı bir şekilde Vezirin üzerine koşuyordu çünkü Kaileena'nın hayatı tehlikedeydi. Tam bu sırada bir düşmanımız önümüze çıkarak elindeki zinciri kolumuza saplayıp bizi durdurmak istedi. Vezir bunu fırsat bilip kumların lanetini yeniden ortaya çıkarttı. Yeniden serbest kalan lanetten biz de nasibimizi aldık ve kolumuzdaki zincir bir şekilde bundan etkilenip Dark Prince'in ortaya çıkmasını sağladı." Dark Prince öyle bir dikkat çekti ki; tamamıyla üçüncü oyunun odak noktası haline geldi. Bilhassa Prens'in komik yanını fazlasıyla yansıtması, onu sevilen bir karakter haline getirdi. Tabii zincirleriyle dövüşmesi ve Prens'in dönüşümü de görülmeye değer unsurlardı.

T2T'nin dikkat çeken başka bir özelliği ise barındırdığı ana düşmanlar. Düşman çeşitliği olarak en zengin PoP oyunu olan T2T'de, devasa boyutta düşmanlardan tutun, aynı anda iki ana düşmanla bile dövüşüyorduk. Düşman çeşitliliği artınca, haliyle her oyunda üzerine bir şeyler konulan dövüş sistemi de bu çeşitlilikten nasibini almıştı. Farklı bir combo sisteminin getirildiği oyunda, düşmanların arkasından yaklaşarak veya tepesine atlayarak araya giren ağır çekim sayesinde sadece zayıf noktalarına tek vuruş yaparak işlerini bitiriyorduk. Birçok kişi (en azından PoP ile yeni tanışanlar) bu kombinasyonu yaparken az da olsa zorlanabiliyordu. Dark Prince ve yeni combo sistemi Prince of Persia oyununa kesinlikle artılar kazandırmıştı. Yine T2T oyununda dikkat etmemiz gereken bir unsur da, zamanında Prens'in delice âşık olduğu Farah karakterini yeniden görüyor oluşumuz. Olgun ve oldukça seksi bir bayan haline gelen Farah, doğal olarak bizi tanımıyordu ve zaman zaman bizi de düşman sanarak saldırdığı oluyordu. Hatırlarsanız Prens, kendini Farah'a inandırmak için fazlasıyla uğraşmıştı. Lâkin önceki iki oyun gibi yine mutlu bir sona ulaşmıştık. Dark Prince ve Vezir'i ebediyen yok ettikten sonra Farah'ın merakı üzerine olayları en baştan güzel bir manzara karşısında anlatmaya başladık; böylece Prince of Persia efsanesi fanları için noktalanmıştı.



Eski hikâye, yeni oyun

Nihayet günümüze yani 2010 yılına geldiğimiz zaman, şu sıralar efsane Prince of Persia'nın ilk filmi, yani Sands of Time Movie'nin vizyona girdiğini görüyoruz. Filmle beraber yeni oyunumuz yani Prince of Persia'nın merakla beklenen yeni oyunu The Forgotten Sands (TFS) dikkat çekiyor. TFS'nin ilk tanıtım videosunu izlediğimde kumların süzülüşü ve o müthiş müzik araya girdiği zaman, "Yeni Prince of Persia bu" dedim kendi kendime. İlk anda aklıma elbette ki konusu takıldı ve daha sonra gelen detaylar üzerine TFS'nin, SoT ve WW oyunlarının arasındaki 7 yıllık süreci konu aldığını öğrendim. Nihayetinde TFS piyasaya çıktı ve uykusuz geceler yeniden beni bekliyordu. Şimdi hep beraber The Forgotten Sands'i mercek altına alalım.

TFS'ye güzel bir başlangıç videosu ile start veriyoruz. CGI olarak hazırlanan bu videonun üzerinde bayağı uğraşıldığı belli oluyor. Hikâyemizi Prens'in ağzından duyduğumuz video, daha oyuna başlamadan heyecanlanmamı sağladı diyebilirim. Nitekim video bitti ve bir anda oyun kendini ellerimin arasına bıraktı. Oyunda aslında biraz filme endekslenmiş bir hikâye mevcut; yani bazı kısımları benzetebiliriz. Her şey Prens'in, babasının isteği üzerine ağabeyi Malik'i ziyaret etmesi sonucu başlıyor. Prens, ağabeyinin krallığına ulaştığı vakit, güzel bir karşılama beklerken, işlerin yolunda olmadığını fark ediyor. Lâkin SoT oyununa benzer bir başlangıç ile, Malik'in krallığına bir kuşatma yapıldığını görüyor ve savaşın ortasına girerek Malik'e ulaşmaya çalışıyor. Malik'i sonunda bulduğunda ise, daha önceden şahit olduğu bir olayla karşılaşıyor. Ağabeyinin bu kuşatmaya son verme isteği üzerine cebinden çıkarttığı bir madalyon, aslında olayların başlama sebebi. Solomon adındaki bir iblisin ordusunu salmak için kullanılan bu madalyon, Malik'in çözümü olur ve madalyonu kullanarak Solomon'un karanlık ordusunu yeryüzüne çağırır. Ama işler istendiği gibi gitmez ve kumlarına laneti ile benzer bir kaos ortamı oluşur. Böylece Prens'in yeni macerası Solomon'un yaratık ordusuna karşı başlar. Aslında hikâyeye baktığımız zaman, SoT oyunu ile benzer yönler içerdiğini görebiliriz. Bu benzerliği, yapımcıların oyun çıkmadan önce "SoT günlerine döneceksiniz" söylemlerine dayanarak da gerçekçi kılabiliriz. Ama bu kadar benzemesini pek hoş karşılamadığımı söylemeliyim; UbiSoft'tan daha yenilikçi bir hikâye beklerdim.



TFS'nin grafikleri genel olarak başarılı. Özellikle Prens dâhil ana karakterlerin modellemelerini oldukça özenli buldum. Prens'in tipinde gereksiz bir oynama yapılmış olsa da, kostümündeki detaylar oldukça iyi yansıtılmış. Fakat aynı şeyi düşmanlar için söylemek çok zor. Genelde aynı tip detaysız düşmanlara rastlıyoruz; düşmanlar oyundaki görsel kaliteyi fazlasıyla baltalıyor. Oyundaki çevre tasarımı ise gerçekten görülmeye değer. Bilhassa gündüz kısımlarında gördüğümüz ışıklandırma ve kaplama kalitesi oldukça gerçekçi tasarlanmış. Çöl ikliminin renk paleti oyun genelde kapalı alanda geçtiği için fazla dikkat çekmese de açık alanlardaki renk paletinin de güzel olduğu anlaşılıyor. Oyun sırasında yer yer karşımıza çıkan çevre hasarı ise görsel açıdan oyuna artı kazandırıyor. Animasyonlar maalesef grafiksel olarak oyunun en kötü yanı. Bunu fark etmek pek kolay olmuyor ama, oyunun animasyonlarında bir vasatlık, hantallık olduğunu oynarken anlıyorsunuz. Genel olarak oyunun grafikleri iyi olsa da üzerinde biraz daha uğraşılsa, çok daha iyi grafikler görebilirdik. Animasyonlar üzerinde uğraşılması gerektiği ortada.

Oyunda yeterli düşman çeşitliliğinden söz etmek zor. Ama az olduğu halde, bu düşmanların detayları üzerinde bile fazla uğraşılmamış. Halbuki PoP serilerinin düşmanları çok kaliteli ve çeşitli yapılıyordu. Yapımcıların bu sefer düşmanlar üzerinde durmamaları oyun açısından büyük bir eksik ve bunu sizlerin de fazlasıyla hissedeceği kanaatindeyim. Oyunda genel olarak 6 çeşit düşman tipi mevcut. En fazla karşımıza çıkan düşman tipi, sırf hareketlilik açısından konulmuş İskelet düşmanlar. Bu iskeletler kesinlikle PoP havasına yakışmıyor ve oyunun atmosferinde sırıtıyorlar. En çok dikkatimi çeken düşman ise Troll'ü andıran iri cüsseli düşmanlarımız oldu. Sağlığımıza oldukça etki eden bu iri düşmanlar, dövüşleri az da olsa zevkli hale getiriyor. Dövüş demişken, oyunun dövüş sistemi son derece başarısız. Neredeyse bütün dövüşlerde "Nerede o eski dövüşler?" dediğim oldu. Eski oyunlardan aşina olduğumuz dövüş sistemi yağ gibi akıyordu adeta. TFS'de ise tabiri caizse "takoz" animasyonlar yüzünden son derece zevksiz geçiyor. Dolayısıyla eski oyunların dövüş tadını alamıyorsunuz. Tabii sadece animasyonlar yüzünden değil, daha çok film havasına sokulmak istenen ama başarılamayan kamera açıları ve combo çeşitliliğini azaltılması da dövüşlerin zevksiz olmasına büyük bir sebep. Önceki oyunlarda bulunan o güzelim kamera açısı neden değiştirilmiş, anlam veremedim doğrusu.

5. Element: Kum

Gelelim PoP serilerinin en can alıcı noktası olan zaman kontrolüne. TFS'de zaman kontrolü çok farklı bir olay sonucu Prens'imize veriliyor. Oyunda Razia adında, Farah ve Kaileena'dan daha çirkin bulduğum bir bayan karakter mevcut. Razia'nın çeşitli mistik güçleri bulunuyor. Bu güçler ona zamanında kendi halkını, Solomon'un karanlık güçlerinden koruması için verilmiş. Solomon'un ordusu yeniden serbest kalınca bu görev artık prensimize geçiyor ve Prens, Razia ile tanışıyor. SoT oyununda sağlık miktarımızı yükseltmek için gittiğimiz büyülü bir mekân vardı hatırlarsanız; işte buraya benzer bir mekânda Razia ile buluşup Solomon ordusunu yok etmek için yapmamız gereken şeyleri öğreniyoruz. Bu sırada ise Razia'nın sahip olduğu güçleri bize yardım etmesi için kullanıyoruz ve böylece çeşitli elementleri yönetme şansımız oluyor. Bu güçler ve elementler ise şu şekilde:

• Zaman Kontrolü: Üçlemeden aşina olduğumuz klasik zamanı kontrol etme özelliği. Bu sayede oyunda öldüğümüz vakit, zamanı geri sararak ölmeden önce bulunduğumuz yere geri dönüyoruz.

• Su Kontrolü: İlk kez TFS oyununda gördüğümüz ve son derece yerinde bulduğum bir özellik. Bulunduğumuz bir mekânda sudan oluşan platformlar mevcut ise su kontrolünü aktif hale getirerek bu platformları bir nevi dondurarak gideceğimiz yere ulaşıyoruz. Fakat bu özelliğin belirli bir zaman sonra bittiğini ve yeniden dolması için beklemeniz gerektiğini hatırlatmakta fayda var.

• Yeniden Yapılandırma Gücü: (Aslında bu gücün adını kendim uydurdum, evet.) Bu güç sayesinde daha önceden yıkılmış olan bir yeri, kısa süreliğine geri getiriyorsunuz ve ulaşmak istediğiniz yere ulaşıyorsunuz. Fakat şöyle bir nokta var; eğer aynı olayı iki kez yapmaya kalkarsanız ilk yaptığınız yer yok oluyor ve ölme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Bu yüzden belirttiğim bu gücü tekrar kullanırken dikkatli olun.

• Işınlanma Gücü (?!): Bu gücümüz kulağa farklı gelse de çok enteresan bir özellik. Fazla tutmadığım bu özellik, eğer karşımızda ulaşamayacağımız bir engel ve oranın karşısında da düşmanımız olması durumunda devreye giriyor. Bu özelliğin tuşuna bastığınızda hemen tek bir zıplayış ile Prens son hızda karşı tarafa, yani düşmana doğru ışınlanıyor ve ulaşamadığı yere kolayca ulaşmış oluyor. Biraz görsel amaçlı bir hareket olmuş sanırım.

• Ateş Gücü: Eğer etrafınızda çok sayıda düşman varsa ateş gücünü kullanarak önünüze birer ateşten engel kurabilirsiniz. Bu sayede düşmanlar size zarar verene dek yanarak ölmüş olacaklar.



• Hava Gücü: Yine etrafınızda çok sayıda düşman bulunuyorsa bu gücü kullanarak görülmeye değer bir kasırga oluşturuyorsunuz. Bu kasırga sayesinde etrafınızdaki düşmanlara topluca elveda diyebilirsiniz. Fakat bu özellik sonradan açılıyor. Öncesinde ise yere sert bir vuruş yaptığınız zaman düşmanlarınızı fırlatan bir özellik mevcut.

• Toprak Gücü: Düşmanlarınıza sert darbeler vurmak istiyorsanız, kesinlikle bu gücü deneyin. Gücü kullandığınız zaman, Prensin sol kolunda ve karın kısmında zeminin taşlarının birleşmesi sonucu oluşan bir tabaka göreceksiniz. Bu tabaka hem sert darbeler yapmanızı sağlıyor, hem de Prense bir kalkan görevi görüyor.

• Buz Gücü: Buz gücünde ise düşmanlarınıza yaptığınız darbeler sonucu dondurma şansına sahipsiniz.

Kontrolümüz altında olan bu güçleri belki de oyunun en iyi özelliklerinden biri olan geliştirme (Upgrade) ağacı sayesinde geliştiriyoruz. Her özelliğin üst seviyelere çıktığı bu ağaç, yukarıda belirttiğim bütün özelliklerimizi geliştirmemizi sağlıyor. Özellikleri geliştirmek için Kum puanlarına ihtiyacımız var. Kum puanlarını öldürdüğümüz düşmanlardan topluyoruz. Topladığımız puanlar belirli bir seviyeye ulaşınca ekranın sağ üst köşesinde geliştirme ekranına gidip özelliklerimizi geliştirmemiz gerektiğini belirten bir ibare yer alıyor. Bu özellikler dışında, her zamanki gibi sol üst köşede olan sağlık miktarımızı geliştirmemiz de mümkün. Fakat dikkatimi çeken nokta, eski oyunlara nazaran sağlık miktarımızın daha çabuk gelişmesi. Bildiğiniz gibi eski oyunlarda çeşitli noktalara giderek azar azar canımızı yükseltiyorduk, yani bu özelliğimiz oyuna bölüm bölüm yayılıyordu. TFS'de topladığınız bu puanları sadece can barınıza harcadığımız takdirde erkenden son seviyeye ulaşabiliyoruz. Halbuki eski oyunlardaki gibi belirli mekânlara giderek canımızı yükseltseydik daha dengeli olabilirdi.



Bulmaca bul-maca?

TFS tamamen platform öğelerine dayalı bir oyun. Hatta eski oyunlardan daha fazla platform ile uğraştığımızı söyleyebilirim. Bölüm tasarımlarının kaliteli yapıldığını belirtmiştim. Buradan da kaynakla TFS'in en iyi diyebileceğim yanı (benim tabirimle) bu atlamalı, zıplamalı yerler. Özellikle su kontrolünü kullanarak geçmeye çalıştığımız noktalar gayet eğlenceli. Yine eski oyunlarda olduğu gibi, duvardan duvara zıplıyoruz, çubuk şeklinde olan yerlere zıplayıp karşı tarafa ulaşmaya çalışıyoruz ve daha bir sürü unsur mevcut. Şu başımızın belası dönen dikenli tuzaklar da geri dönüyor, hatırlatmış olalım. Genelde pek rastlamadığımız ama karşımıza çıktığı zaman biraz kafa yormamız gereken yapboz sistemi de TFS'de mevcut. Karşımıza çıkan yapbozlar ilk oynayışımızda bizi zorlasa bile tekrar karşılaştığımızda kolayca yapabiliyoruz. Eski oyunlarda daha zorlayıcı bulmacalar yer alıyordu. TFS'nin müziklerini genel olarak tek düze bulduğumu söyleyebilirim. Üçlemede bulunan o eşsiz müzikler, ne yazık ki yeni oyunda karşımıza çıkmıyor. Fakat açılış ekranında ve oyunda sürekli çalan müziği bu genellemeden ayrı tutuyoruz. Müzik konusunda hayal kırıklığına uğradığımı belirtmeliyim.

Bu incelememizin de sonuna geldik değerli okurlar. Kısaca The Forgotten Sands, yeniden Prens olup farklı bir hikâye ile kılıcını eline almak isteyenler için tavsiye edeceğimiz bir oyun. Bilhassa PoP fanları; ne olursa olsun bu oyunu arşivinizde bulundurun, çoğu kesiminin abarttığı kadar kötü bir oyun değil. Zaman zaman da olsa zevkli hale geldiği oluyor. Fakat TFS'ye başlamadan önce eski Prince of Persia oyunlarını kafanızdan çıkarın derim. Çünkü serinin eski oyunlarındaki atmosfer ve duyguyu yakalamanız zor olacak.

1.3.0
Kullanım Şartları - İletişim - Öner
29 Temmuz 2014 Salı 17:02:21